9 Eylül 2012 Pazar

Muhammed bin Abdullah


Muhammed bin Abdullah

Vikipedi, özgür ansiklopedi
(Hz muhammed sayfasından yönlendirildi)

Arapça harfler ile Muhammed
İnançlar
Temel ibadetler
Özel günler
Tarih ve kişiler
İslam Portalı
 g  t  d 

Muhammed bin Abdullah (Arapça : محمد بن عبد الله, tam adı: محمد بن عبد الله بن عبد المطلب بن هاشم بن عبد مناف القرشي; d. 570[1]Mekke - ö. 8 Haziran 632Medine), İslam dininin peygamberiMüslüman inancına göre son peygamberdir ve kendisine Allah tarafından Kur'anvahyedilmiştir. Mekke'de doğmuş, Veda Haccı'ndan sonra rahatsızlanarak Medine'de vefat etmiştir.
Arapça isimlendirme şekliyle adı Muhammed bin Abdullah (Abdullah oğlu Muhammed) olarak geçer. Müslümanlar adını andıktan sonra sıkça "sallallâhu aleyhi ve sellem" (Arapça: صلى الله عليه و سلم) cümlesini söylerler. Yazında ise "s.a.s", "s.a.v" veya "s.a" olarak kısaltılan bu ifade kısaca, "Allah'ın selamı onun üzerine olsun" anlamına gelir. Türk-İslam literatürde ise Hz. Muhammed (s.a.v) olarak yazılır. Muhammed Arapçada "övgü" kökü olan "hamd" fiilinden türetilmiştir. Mutad övgü alan, kişice övülen manasına gelir. Ayrıca halk tarafından MustafaMahmud veya Ahmed ismiyle de anılır. Ahmed Arapçada "daha çok övülen" anlamına gelir.
Kur'an'a göre Muhammed'in geleceği Tevrat'ta ve İncil'de bildirilmiştir.[2][3] İslam peygamberi bir hadisinde “Benim ismim Kur'ân’daMuhammedİncil’de AhmedTevrat’ta Ahyed’dir.” demiştir.[4][5][6] Bununla birlikte Musevi ve Hristiyan kutsal kitaplarında Muhammed'den bahsedilmez. İslam'a göre bu durum, Tevrat ve İncil'in zaman içerisinde tahrif edildiği ve değiştirildiği düşüncesiyle bağdaştırılır. Bazı İslam kaynaklarına göre de İncil'de geçen Faraklit, İslam peygamberidir.[7] Konunun İncil’de geçen Parakletos kelimesinin Arapçaya tercümesinde ortaya çıkan okunuş problemi ile ilgili bir tartışma olduğu anlaşılmaktadır. [8]

Konu başlıkları

  [gizle

Hayatı 

Bir Osmanlı minyatüründe Muhammed'in doğumu
Fil yılında[1] (miladî 571) Mekke'de doğdu ve 8 Haziran 632'de Medine'de vefat etti. Hem Mekke, hem de Medine bugün Suudi Arabistan sınırları içinde bulunan Hicaz Bölgesi'ndedir. Künyesi Ebu'l-Kasım'dır. Künye o dönem Arap toplumunda, ilk doğan erkek çocuğunun ismine dayalı olarak verilmektedir. Muhammed'in ilk doğan erkek evladının ismi Kasım'dır. Muhammed'in 610-632 yıllarında Cebrail vasıtasıyla aldığı kabul edilenvahiyler Kur'an'ı oluşturur.

Soyu 

Daha çok bilgi için: Kureyş

İsmail peygamber soyundan, Adnaniler kavminden, Kureyş kabilesinin Haşimoğulları sülalesinden gelir. Soy silsilesi şöyledir : Muhammed, Abdullah, Abdulmuttalib, Haşim, Abd-i Menaf, Kusay, Kilab, Mürre, Kâb, Lüeyy, Galib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinane, Huzeyme, Müdrike, İlyas, Mudar, Nizar, Maad, Adnan [9]
Ayrıca Muhammed, kendi soyunun İbrahim'den geldiğini ifade eder: Allah, İbrahimoğullarından İsmail'i, İsmailoğullarından Kinaneoğullarını, Kinaneoğullarından Kureyş'i, Kureyş'ten Beni Hâşim'i, Beni Hâşim'den de beni seçmiştir.[10]

Çocukluğu

Babası Abdullah bin Abdulmuttalib, annesi Medine'nin Hazreç kabilesinden Nennaceler'den Veheb bin Abdumenaf'ın kızı Âmine'dir. Muhammed daha doğmadan babası vefat etti. Yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalib üzerine aldı ve torununa o zamana kadar kimseye verilmemiş olan "Muhammed" adını verdi. Muhammed o sıralarda Mekke'de bulunan Beni Sa’d kabilesinden Halime adlı bir kadına emanet edildi.[11]Muhammed’i ondan önce Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe emzirdi. Muhammed üç yaşına kadar annesi Amine’nin de gözetimiyle sütannesi Halime’nin yanında kaldı, daha sonra Mekke’ye, annesinin yanına döndü.

Muhammed altı yaşında iken annesi Âmine ve bakıcısı Ümm-ü Eymen’le birlikte akrabalarını görmek için Medine’ye gitti. Bir ay Medine’de kaldıktan sonra Mekke’ye dönüşte Ebva’ya (Cuhfe’den 37 km. uzak) ulaştıklarında annesi vefat edip orada defnedildi. Cariyeleri Ümmü Eymenonu Mekke’ye getirip dedesi Abdulmuttalib’e teslim etti. Dedesi, yetiştirmesi için onu, oğlu Ebu Talip’e bıraktı. Ebu Talip ona çok iyi baktı. Yengesi de kendisine çok iyi davrandı; çocukları aç olsalar bile önce onu doyurdu. Muhammed “O, benim annem gibiydi” der. (Kaynaksız)

Gençliği,

uhammed dokuz yaşındayken amcası, ticaret yapmak için gittiği Suriye’ye onu da götürdü. Busra kasabasında bir rahibin (Bahira) onun peygamber olacağını haber verdiği söylenir. Muhammed on yedi yaşındayken de amcası Zübeyr ile Yemen’e gitti. Bu geziler, bilgi ve görgüsünü artırmasının yanı sıra ruhsal yapısının gelişmesinde de etkin rol oynadı. Bu arada amcaları ile birlikte Kureyş ve Kayskabileleri arasındaki Ficar Savaşı’na katıldı. Ticarete olan ilgisi Hatice ile tanışmasına neden oldu ve onun sermayesi ile ticarete başladı.[kaynak belirtilmeli]

Vahiy Öncesi 

Muhammed peygamberliğinden önce Nur dağındaki Hıra Mağarasına çekilerek Mekke'den uzaklaşırdı.
Muhammed çevresinden gelen paganist görüş ve uygulamalarla ilgilenmedi. Kendisi, aynı dönemde herhangi bir puta tapmamakla birlikte, başkalarının tapınmalarına da açıkça karşı çıkmadı. Onun bu dönemdeki tutumu İslam inancının kutsal kitabı Kur'an’da “...oysavahiyden önce, kitap nedir, iman nedir sen bilmezdin” (42/Şura Suresi, 52) ve “Allah seni yorulmuş halde buldu ve doğru yola yönlendirdi.” (43, 7) ifadeleriyle gösterilir. Bununla birlikte gerek kendi ülkesinde, gerekse gezip gördüğü ülkelerdeki toplumlarda dinsel inanç ve ahlak bakımından gözüne çarpan çöküntü, sapkınlık ve bozulmalar üzerinde derin izler bıraktı ve onu bu konularda düşünmeye sürükledi.[kaynak belirtilmeli]
Hatice'nin kuzeni Varaka Bin Nevfel Hıristiyan'dı ve bilimle ilgiliydi. Tevrat ile İncil'i de kapsayan Kitabı Mukaddes'i iyiden iyiye incelemiş ve Arapça'ya tercüme etmişti. Dinler tarihini çok iyi biliyordu. Araştırmaları sonucunda puta tapıcılığı bırakıp Hıristiyanlığı kabul etmişti. Varaka'nın Muhammed'e Yahudi ve Hıristiyan dini metinlerini okuduğu, Âdem’den İsa'ya kadar bütün Peygamberlerin menkıbelerini anlattığı iddia edilir.[12]
İlk vahiy geldikten sonra Hatice, Muhammed'i Varaka Bin Nevfel'e götürmüştür. Olanları dinleyen Varaka'nin, Muhammed'e kendisinin beklenen peygamber, gelen meleğin Cebrail olduğunu söyleyip “Kavmin seni Mekke’den çıkaracakları zaman keşke sağ olsam da sana yardım etsem!” temennisinde bulundugu ifade edilir.[kaynak belirtilmeli]

Vahiy Dönemi 

İslam inancına göre Allah tarafından İslam peygamberine ilk vahiy gönderilen yer, Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası.
İslam inancına göre Peygamber olmadan önce toplumdan uzaklaşıp Mekke’nin yaklaşık 6 km kuzeyinde bulunan Hira dağındaki bir mağaraya çekilmeyi ve Ramazan ayını burada geçirmeyi adet edindi. Bu mağaraya gitmeye 1-2 yıl devam etti.
Muhammed'in 610 yılından başlayarak, öldüğü yıl olan 632'ye kadar aldığına inanılan ve vahiy kâtipleri tarafından kayda geçirilen vahiyler Kur'an'ı oluşturur. 40 yaşındayken 610'da, 26 Ramazan'ı 27’sine bağlayan gece (Kadir gecesi), Muhammed'e geldiğine inanılan ilk vahiy şu şekilde anlatılır: Kendisi Hira Dağı'nda tefekkürle meşgulken Cebrail adlı melek geldi ve ona "Oku!" dedi. Muhammed "okumasını bilmem, ne okuyayım?" dedi. Bunun üzerine Cebrail, Muhammed’i sıkarak, yine "Oku!" dedi. Muhammed tekrar okuması olmadığını söyleyince, Cebrail onu sararak aynı şekilde sıktı ve geri bırakarak "Oku!" dedi. Muhammed "Okuma bilmem, söyle ne okuyayım" diye karşılık verince Cebrail, Alak Suresi'nin ilk ayetlerini okudu: "Oku! Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir..."[13]
Korku ve heyecan içinde kalan Muhammed, ayetleri tekrar etti ve hafızasına yerleştirdi. Ardından Cebrail kayboldu Muhammed evine dönmek üzere yerinden kalktı. Yola çıkan Muhammed'e etraftan binlerce ses: "Ey Muhammed selam olsun! Ya Resulullah, sana selam olsun!" diyordu. Her defasında geriye dönüyor, taş ve ağaçlardan başka bir şey göremiyordu. Ona peygamberlik verilmişti... Evine geldiğinde yatağına yattı ve yalnızca "Beni örtün" diyebildi... Uyandığında başından geçenleri Hatice'ye anlattı. Ardından başından geçenleri Hatice'nin amcasının oğlu olan Varaka bin Nevfel'e açıkladı. Yaşlı bir Hristiyan bilgini olan Varaka bin Nevfel anlatılanları duyunca "Kuddûs... Bu gördüğün Melek yüce Allah'ın Musa peygambere gönderdiği Ruhul Kudüstür. Sen de bu ümmetin peygamberisin. Keşke kavminin seni yurdundan çıkaracağı zaman sağ olup sana yardım edebilsem."[kaynak belirtilmeli]
Sünni inanışına göre Muhammed’in İslam'a çağrısına ilk uyan, eşi Hatice oldu. Onu amcası Talip’in oğlu Ali, azatlı kölelerden Zeyd bin Harise ve Ebu Bekir izledi. Şia'ya göre ise ilk Müslüman amcasının oğlu Ali bin Ebu Talib'dir. Bir süre yine vahiy kesildikten sonra on bir ayetten oluşan Duha Suresi (93) indi. Bu surede, Allah’ın Peygamber’i yalnız bırakmadığı, yetimken barındırdığı, bu nedenle yoksullara yardım edilmesi ve iyi davranılması gerektiği üzerinde duruldu. Bu dönemde İslam dinini kabul edenlerin büyük bir çoğunluğu üst düzeyden, mal ve canlarını vermekten çekinmeyen kişiler oldukları halde, dinlerini gizlemek zorunda kaldılar. Belli bir süre sonra Muhammed önce akrabalarını, ardından Safâ tepesi ne çıkarak tüm Mekke halkını açıktan açığa Müslüman olmaya çağırdı. İlk müslümanlar çok ağır hakaret ve işkencelere katlanmak zorunda kaldılar.

Mekke'de baskı dönemi 

İslam peygamberinin mührü.
Muhammed’in halkı müslüman olmaya çağrısı, kendi mevkilerinin tehlikeye girebileceği kaygısıyla putperest inançtaki önemli kişileri tedirgin etti. Kâbe’den putların kaldırılmasının, ticareti engelleyeceği ve birtakım alışkanlıklara son verileceği için büyük tepki ile karşılandı. Bir bölüm müslüman, kendilerine yapılan işkenceler artınca Habeşistan’a (Etiyopya) göç etmek zorunda kaldı. İki dalga halinde göç edenler, bir süre sonra Muhammed’in Mekkelilerle anlaştığı yolunda aldıkları bir haber üzerine geri döndülerse de Mekke’ye geldiklerinde bunun doğru olmadığını öğrenince yeniden gittiler. Bu arada iki güçlü ve önemli mevki sahibi kişi olan Ömer ve Hamza’nın müslümanlığı kabul etmeleri müslümanların moral ve cesaretlerini artırdı; Kâbe’de açıkça namaz kıldılar. Muhammed’in, amcası Ebu Leheb dışındaki akrabalarından yardım görmesi ve Mekke önde gelenlerinden bazılarının müslüman olmaları, putperest inancına sahip kişilerin tepkilerini daha da artırdı. Muhammed, eşi Hatice ve amcası Ebu Talib’in ölmeleri üzerine Mekkeliler’in müslüman olmaları konusunda ümitsizliğe kapılarak Taif’e yerleşmek istedi. Ancak burada tepki daha da büyük oldu ve Muhammed geri dönmek zorunda kaldı. Tüm bu olaylara karşın, peygamberliğine olan inancı, düşüncelerini sürekli yaymasını sağladı. Bu inancından cesaret alarak din alanındaki çalışmalarını Mekke dışına taşımaya yöneldi.

İsra ve mi'rac  İsra


Muhammed, Mirac'a Mescid-i Aksa’dan gitti
Rivayetlere göre Muhammed Medine’ye gitmeden bir süre önce, İsra ve Mirac olayı meydana geldi: Bir gece, Muhammed, Cebrail’in eşliğinde, önce Mescid-i Aksa’ya gitti. Orada, İbrahimMusaİsa ve diğer peygamberlerden bazılarıyla görüştü. Sonra göğün en son katı olan Sidretu’l-Münteha’da, Allah’ın ayetlerini gördükten sonra, aynı gecede Mekke’ye döndü. Ayrıca bu gecede Allah ile insanların anlayamayacağı bir dil ile konuşmuştur. Bu yolculuğunda, Muhammed’e Cennet ve Cehennem ve bu ikisine girenlerin hali gösterildi. Bu yolculuk esnasında, diğer bazı hükümler yanında beş vakit namaz da farz kılındı. Sünni inancında Muhammed bu yolculuğu hem ruh hem beden ile Şii inancında ise sadece ruh ile yapmıştır.[14]
Kur'an'da sadece İsra olayına yani peygamberin geceleyin Mescid-i Aksa'ya gidişine yer verilir. Diğer detaylar ise, genellikle Mirac olarak adlandırılır ve hadis ve siyer gibi ikincil kaynaklarda anlatılır. Muhammed Mekke’ye dönünce, bu yolculuğunu anlattı. Bunun üzerine Kureyş'liler, O'nu yalanladılar. O'ndan, Mescid-i Aksa'yı kendilerine tarif etmesini istediler. Mescid-i Aksa'dan tam ve doğru olarak haber verince sustular. Hatta Kureyşlilere, Mi'raca çıkarken yolda gördüğü Kureyşin bir kervanının yarın günün belirli bir vaktinde geleceğini haber verdi. Aynen söylediği vakitte kervan gelerek Mi'racının doğru olduğunu tasdik ettirdi.[15]
Kureyşliler, Ebu Bekir'e giderek dediler ki: “Senin arkadaşın dün gece Kudüs’e, oradan da semaya çıkıp tekrar Mekke’ye döndüğünü söylüyor, ne dersin?” Ebu Bekir de: “O söylüyorsa doğrudur!” dedi.

Akabe biatları

Muhammed Hac mevsiminde Mekke’ye gelen Medineliler ile anlaştı. Medineliler, dinsel bir vaizden çok, kabile savaşlarında kendilerine önderlik edecek birini arıyorlardı. Muhammed’de bu iki niteliğin de bulunduğu, Hicret’ten (622) sonra anlaşılacaktı. Muhammed, bir Hac mevsiminde Akabe’de Yesribliler (Medineliler) ile görüştü. Medinelilerden, önce altı, sonra on iki kişi müslüman oldu. Medineliler İslam’ı kabul edip memleketlerine döndüler ve İslam’ı anlatmaya başladılar. Ertesi yıl aynı yerde yetmiş üç erkek, iki kadın Medineli müslüman, Muhammed Medine’ye gelip bu kente yerleşirse kendisini koruyacaklarına söz verdiler. Bu anlaşma Mekke’de öğrenilince müslümanlara baskı ve zulüm daha da arttı ve müslümanlar büyüklü küçüklü topluluklar halinde Medine’ye göç etmeye başladılar. Medine’nin, Mekke ticaret yolu üzerinde bulunması ve burada müslümanların giderek çoğalması, Mekkeliler’in çıkarlarına aykırı düştü; bu nedenle müslümanların Medine’ye göç etmelerine engel olmaya çalıştılar.

Hicret  Hicret


Mescid-i Nebevi'nin 19. yy'daki bir tasviri
Müslümanlığa karşı olan Mekkelilerin, baskıyla, Muhammed’i vazgeçirememesi ve Medine’de müslümanların giderek kuvvetlenmesi, durumun kendileri için tehlike yaratacağı düşüncesiyle Daru’n-Nedve dedikleri meclislerinde toplanarak meseleyi görüşmelerine yol açtı.
Görüşmelerde yerleşik düzeni tehdit eden islamın hızla büyüdüğü ve Muhammed’in bu çalışmalarını durdurmak gerektiği merkezinde birleşildi. Mekke’nin ileri gelenleri bu kararı alınca, nasıl hareket edecekleri ve hangi yöntemleri uygulayacakları konusunda görüşmeye başladılar. İlk önce şu görüş ortaya atıldı: “Muhammed’i prangaya vurup hapsedelim!” Bu kabul edilmeyince: “Onu memleketimizden sürgün edelim; ne hali varsa görsün!” denildi. Bu görüş de kabul edilmeyince, İslam'ı sevmeyen ve onu çok tehlikeli bulan Ebu Cehil: “Benim görüşüme göre, onu öldürmekten başka çaremiz yoktur. Bunun için de, her kabileden birer genç seçelim. Her birine de birer keskin kılıç verelim. Bunların hepsi birden, kararlaştırdığımız yer ve zamanda Muhammed’i pusuya düşürerek öldürsünler; biz de ondan kurtulalım! Böyle olursa, onun kan davası bütün kabilelere düşeceğinden ve ailesi olan Benu Abdi Menaf, herkese savaş açamayacağından, diyete razı olurlar, biz de diyetlerini veririz!” dedi. Bu görüş kabul edildi.
Gece suikastçiler, Muhammed’in evini sararak, onu öldürmek için uyumasını beklediler. İslam inancına göre, Allah, onların oyununu Peygamber’e bildirdi ve Ali, Muhammed'in yerine geçti. Suikastçılar yorganı açıp yatakta Ali´yi görünce çok şaşırdılar ve durumu üslerine anlatmak üzere gittiler. Muhammed, evden çıkarak Ebu Bekir’in evine gitmiş ve hicret için geldiğini söylemiş, rivayete göre Ebu Bekir’in evinde bir süre oturduktan sonra beraberce, Medine´ye hareket etmişlerdir.
Mekkeliler, Muhammed hicret edecek olursa, bir kısmı İslam’ı kabul etmiş olan Medine’ye gideceğini biliyorlardı. Muhammed, bunu düşünerek, Medine yoluna değil, Mekke’nin güneybatısına düşen Sevr dağına hareket etti.
Muhammed, Ebu Bekir ile Sevr mağarasında üç gün geçirdi. Mağaraya önce Ebu Bekir girmiş ve içinde akrep, yılan gibi zehirli hayvanların olup olmadığını yoklamıştı. Bu kontrolden sonra Peygamber içeri girdi.
Muhammed’in hicret ettiğini öğrenen Mekkeliler, onları bulup getirene yüz deve vaat etmişti. Ebu Cehil ve yanındakiler arama için Ebu Bekir’in evine gelince Ebu Bekir’in kızıEsma, onlara nerede oldukları konusunda bir şey söylemedi. Bunun üzerine Ebu Cehil, Esma’ya şiddetli bir tokat attı. Bu sırada Mekkeliler, her tarafta Muhammed’i arıyordu. Becerikli bir iz sürücüsü, Mekkelileri Sevr mağarasına kadar getirmişti. Ancak İslam inancına göre bu sırada bir mucize olmuş, bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş ve bir güvercinde yuvasını mağara girişine kurmuştu. Askerler mağaranın yanına gelince, Ebu Bekir endişelenmeye başladı. Muhammed, onu teselli etti : “Tasalanma, Allah bizimle beraberdir.” Mekkeliler mağara girişindeki örümcek ağını ve güvercin yuvasını görünce içeride kimse olamayacağını düşünerek geri döndüler.
Muhammed ve Ebu Bekir 20 Eylül 622’de, Medine yakınlarındaki Kuba’ya ulaştılar. Muhammed, tekbir ve ilahilerle karşılandı; Kuba’ya varır varmaz Kuba Mescidi’ni inşa ettirdi. Burada Külsüm bin Hedm’e konuk oldu. Muhammed, on gün dinlendikten sonra, yanında bulunan ashabı ile beraber Medine’ye hareket etti. Bu sırada Ali de Kuba’ya vardı.
Muhammed, Medine' de tüm Medinelilerce bekleniyordu. Muhammed Medine’de, Beni Salim mahallesinde Cuma Namazı'nı kıldı ve ilk hutbesini verdi. Medine’de Ebu Eyyub el-Ensari’nin konuğu oldu. Medine´ye girdiğinde halk Peygamberlerinin kendi evlerinde kalması konusunda tartışınca Muhammed bir öneri sundu "devesinin ilk çökeceği yere evinin yapılması" ve halk bunu kabul etti. Devesinin ilk çöktüğü yere bir Mescit ve kendi ailesinin kalması için mescide bitişik odalar yaptılar. Mescidin bir yanına da barınaksız kişilerin kalabilmeleri için “Suffe”adı verilen bir yer yapıldı, burada kalanlara “Ashabu's-Suffe” denildi.

Medine hayatı 

Mescid-i Nebevi'den bir görünüm. Muhammed, bir hadisinde şöyle der: "Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram haricinde diğer mescitlerde kılınan namazlardan bin kat hayırlıdır."[16]

Bir İran minyatüründe Bedir Savaşı
Medine (Yesrip'e müslümanlarca Medinetü'n Nebi, Peygamberin Şehri dendi) halkı, dinleri uğruna Mekke’den göçenlerden (Muhacir) ve bunlara yardımcı olduklarından dolayı Ensar adını alan yerli halk (aslen Yemenli Evs ve Hazreç kabileleri ki yerleştikleri bu yere Yemen Serabı anlamında Yesrip dediler. HazreçHadramut'ludur.) ile Benu KureyzaBenu KaynukaBenu Nadir adlı Yahudiler’den oluşuyordu. Bunlar arasında birlik sağlamak oldukça güçtü. Medine sınırları yakınlarında Hayber vb. yerlerde yaşayan Yahudiler, varlıklı kişiler olduklarından, çevre üzerinde etkiliydiler. Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki geleneksel düşmanlığın yeniden alevlenme olasılığı da vardı. Ayrıca Ensar ile Muhacirleri kaynaştırmak, çözülmesi gereken bir sorundu. Muhammed, bütün bu kesimleri birleştirip bağdaştırmak amacındaydı. Ancak her şeyden önce çok yoksul olan göçmenlerin durumlarının düzeltilmesi gerekiyordu. Muhammed Muhacirleri Ensar ile kardeş ilan ederek, ensarın onlara yardım etmesini sağladı. Yahudiler ile açılan aralarını düzeltmek için bu kavmi, Hıristiyan ve putperestleri de müslümanlarla birlikte içine alan Medine kent devletini kurdu. Arapça Madinat/Madinah/Medine'nin Türkçe karşılığı şehiranlamındadır, Yesrip bir site devleti idi. Farklı kesimlerin hak ve yükümlülüklerini saptayan 47 maddelik bir tür Medine Antlaşması'ı benimsendi.
Medineli Yahudiler Müslümanlığa karşı çıktılar, İslama ve müslümanlara karşı olumsuz tutumlardan vazgeçmediler. Medine’de Muhammed’e karşı olanlar müslümanlığı seçtiklerini söyleyip karışıklık çıkartmaya çalışıyorlardı.
632 yılının Mart ayında (9 Zilhicce) arefe günü 100.000 den fazla kişiye Rahmet Dağı'nda verdiği son hitabesine veda hutbesi denir.

Vefatı 

Mescid-i Nebevi'nin içindeki mezarı
632 yılının sonlarında, Veda Haccı'ndan sonra Muhammed hastalandı. Son anlarında Ayşe ve kızları yanındaydı.
Son tavsiyesi "Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız, namaza dikkat ve devam ediniz!" şeklinde oldu.[17]
Başı Ayşe'nin göğsüne dayalı şekilde kelime-i şehadet getirdi. Ağzından dökülen son cümle "Allahümme er-refikül ala..." şeklindeydi. Bu şekilde 8 Haziran 632 yılı pazartesi günü vefat etti.[11]
Vefat haberini duyan ashab hemen evine geldi. Ömer onun öldüğünü kabullenemiyordu. Ebubekir "Şayet Muhammed'e tapıyor idiyseniz, bilin ki Muhammed öldü. Yok, şayet Allah'a tapıyorsanız, bilin ki Allah bâkidir." diyerek insanları yatıştırdı. Daha sonra şu ayeti okudu
Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.(Al-i İmran 144)
Peygamber Mescid-i Nebi'nin yanında mezarına defnedildi.

Evlilikleri ve çocukları Muhammed'in eşleri

Muhammed dürüstlüğü ile[kaynak belirtilmeli] Mekkeli, zengin bir kadın olan Hatice'nin üzerinde iyi bir izlenim bıraktı ve Hatice'nin evlenme teklifini kabul ederek onunla evlendi.Evlendiklerinde Muhammed 25, Hatice ise 40 yaşlarındaydı. O dönemde çok eşlilik yaygın olmasına rağmen, Hatice ölünceye kadar başka eş almadı.[18][19] [1] Muhammed'in Haticeden 2 oğlu 4 kızı oldu.
Hatice vefat ettikten sonra henüz küçük yaşta çocukları olmasına rağmen 2.5 yıl evlenmedi. Ancak sonrasında Havla bint Hakim'in tavsiyesiyle [20] önce dul ve yaşlı bir kadın olan Sevde binti Zem’a ile evlenmiş kısa bir süre sonra da genç bir kız olan Aişe bint Ebu Bekir ile sözlenmiştir. [21] Ancak sözlendiğinde henüz küçük yaşta olan Aişe ile 3 yıl sonra yani hicretten sonra evlenmiştir. Aişe Muhammed'in önceden evlilik yapmamış tek eşidir. Medine'ye hicretten sonra Muhammed savaşlarda ölen müslümanların dulları olan 3 kadınla (Uhud'da ölen Huneys b.Huzafe'nin dulu Hafsa bint Ömer bin Hattab, Bedir'de ölen Ubeyde b. el-Haris'in dulu Zeyneb bint Huzeyme , Uhud'da ölen Abdullah bin Abdilesed'in dulu Hind el-Mahzumiye-Ümmü Seleme), bazı önemli kabilelerle akrabalık bağı kurmak için 5 kadınla  (Mustalik oğullarının reisi el-Haris’in kızı Cüveyriye, Kureyş lideri Ebu Süfyan'ın kızı Ümmü Habibe[30], Medine Yahudilerinden Nadir Oğulları kabilesi reisi Huyey b. Ahtab’ın kızı Safiyye, Âmir b. Sa’sa’a kabilesinden Meymune, Mısır Mukavkısı'nın hediyesi Mariye el-Kıpti[34]) ve halasının kızı Zeynep binti Cahş ile evlenmiştir.

Çocukları 

Muhammed'in ilk eşi Haticeden 2 oğlu 4 kızı oldu. Oğulları Kasım ve Abdullahdır. Muhammed'in Ebu'l Kasım (Kasım'ın babası) olan künyesi Haticeden olan ilk oğluna dayanır. Oğulları küçük yaşta öldüler. Kızlarının isimleri ise Zeynep, Rukiye, Gülsüm ve Fatma idi. En küçük kızı Fatma, zaman zaman ikinci Meryem olarak anılır [1] ve Muhammed'in İslam tarihi açısından en fazla iz bırakan çocuğudur. Şerif ile Seyyidler soylarını Fatma ve Ali nedeniyle Muhammed'e dayandırırlar.[1]

Muhammed'in Hatice'den sonraki evliliklerinden Mariye’den olan oğlu İbrahim dışında çocuğu olmamıştır.[37] İbrahim iki yaşında vefat etmiştir. [37]

Dinî ritüeller 

Kelime-i şehadet'te Allah'ın birliği ve "Muhammed"in O'nun elçisi olduğu tasdik edilir. (Topkapı Sarayı)
Muhammed, Kur'an'a dayanarak Musevilik ve Hıristiyanlığı din olarak tanımakla birlikte, Yahudi ve Hıristiyanların bu dinlerin aslını bozduklarını iddia ederek, onları İslam'a davet etti.
Hicret’in 2. yılında (624) Kudüs’teki Mescid-i Aksa yerine, Mekke’deki Kâbe kıble olarak kabul edildi. Müslümanlar Hac ive namaz için Kabeye yöneldi. Kurban, Musalla denilen açık alanda kesildi; ertesi yıl ise Ramazan, oruç ayı olarak kabul edildi ve hac farzkılındı.[kaynak belirtilmeli]

Sünnet ve hadis 

Halife Osman'a ait Kur'an'ın 9 yy. kopyası, Taşkent
Bu bölümün ana maddeleri sünnet ve hadis maddeleridir
Peygamberin söz, fiil, takrirlerine Hadis, bunların tatbikine Sünnet denir. Sünnet, İslam fıkhında Kuran'dan sonra ikinci kaynaktır. Peygamber' in sözleri ölümünden iki yüz yıl sonra kâğıda dökülmüştür.
Muhammed, hastalığının en şiddetli anlarında kâğıt-kalem[kaynak belirtilmeli] getirilmesini istedi. Müslümanların yollarını şaşırmamaları için bir yazı yazdıracağını söyledi. Ancak daha sonra bundan vazgeçti.

Görünüşü


Hâfız Osman'ın 1690 yılına tarihlendirilen hilyesi
İslam adetleri Muhammed'in resminin çizilmesini hoşgörmediği için onu sözle tasvir etme yöntemi tercih edilmiştir. Osmanlı hattatları bu anlatımları hilye adı verilen bir sanat haline getirmişlerdir.] Hilyelerde genellikle tercih edilen rivayette Ali bin Ebu Talib Muhammedi şu şekilde vasfetmiştir:
Hazreti Peygamberin boyu ne çok kısa, ne de çok uzundu, orta boyluydu. Ne kıvırcık kısa ne düz uzun saçlı; saçı, kıvırcıkla düz arasında idi. Değirmi (yuvarlak) yüzlü, duru beyaz tenli, iri ve siyah gözlü, uzun kirpikliydi. İri kemikli ve geniş omuzluydu. Göğsü, ortadan karnına kadar kılsızdı. İki avcu ve tabanları dolgundu. Yürüdüğü zaman, sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerlerdi. Sağına ve soluna baktığında bütün vücuduyla dönerdi. İki omuzu arasında "Nübüvvet Mührü" vardı. Bu Onun sonuncu peygamber oluşunun nişanesi idi. O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu, en arkadaş canlısıydı. Kendilerini ansızın görenler Onun heybeti karşısında sarsıntı geçirirler, fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, Onu herşeyden çok severlerdi.

Hiç yorum yok:

FOTOĞRAF HAYATTIR

HER FOTO Bİ SANATTIR

Manzara

Manzara
MANZARA